3.BÖLÜM KENDİ DOĞRUMUZU ANLATIRKEN

  • Yazdır
3.KENDİ DOĞRUMUZU ANLATIRKEN

 

"Bütün insanlara saygı gösterin" (İnci1-i Şerif / I.Petrus I6-l7)

Dünyada insanlar çoğu kez birebirleriyle konuşmak, insan olarak birebirlerine saygı ve sevgi sınırlarında yaklaşarak düşüncelerini anlamak yerine birebirlerine saldırmayı tercih etmişlerdir. Bu adeta yaradılışımızdan gelen ben bilir imciliğin açıkça ilan edilişidir.

Oysa "insanlar konuşa konuşa anlaşır'' sözü birçok dilde yaygın bir sözdür. Bugün bir birimizi ziyaret ederken bile bazen bir birimizi dinlemek yerine hep bir ağızdan konuşmaya kalkarız ve sonuçta evlerimize döndüğümüzde kafamızın şiştiğinden şikayet eder dururuz. Çünkü hepimiz aynı anda konuşmaya kalkmışızdır.

Evet bir arada samimi bir yaşam sürmek elbette hoş bir şeydir; Samimiyetin artması, insanların bir birleri ile yardımlaşması, gönüldaşlık, kardeşlik etmesi güzel bir yaşam biçimidir.

Ama bu güzel ilişkiler normal bir aile, konu komşu yaşamında bile karşılıklı iletişimin anlaşılır düzeyde sürmesine bağlıdır. Aksi takdirde insanlar kırıcı olmaya bir birlerini itip kakmaya hatta daha ileriye bile giderler. Demek en güzeli birisinin sözü bittikten sonra bir diğerinin konuşması, yine o kişinin sözü bittikten sonra karşısındaki kişinin konuşmasıdır.

Böylelikle iki taraf da bir birini çok net ve iyi bir şekilde anlayabilir. Aynı görüşte olmasalar bile en azından insan olarak bir birlerine saygı ve sevgide ortak bir payda üzerinde yaşamlarını sürdürmeye ve toplumlarına yararlı bir ferd olarak genel toplum yaşamına katılımda bulunmaya devam ederler. Bu normal yaşam üzerine verdiğimiz örnek bütün fikirlerin aktarımı için kullanılabilir. Bu siyasal düşünceler için de böyledir, dinsel inanışların anlatımı için de. Hatta iyi bir evliliğin sürekliliği için de.

Haklı olarak ülkemizde İncil ya da Hıristiyanlık sözcüğü duyulduğunda bir takım önyargı bulutları zihinleri bulandırmakta ve bu nedenle de gerçek anlamda İncil'i izlemeye çalışan insanlara bile kuşkulu gözlerle bakılmaktadır. Oysa bu noktada diyalogun önemi ortaya çıkmaktadır. Çünkü Tanrı' nın Kutsal Kitabını yaşayan samimi, yürekten inanmış bir Hıristiyan kitlesi vardır.

Bu kitle dünyada ismen Hıristiyan olarak gösterilen nüfus içinde oldukça küçük bir sayıyı oluştursa da vardır. Bunlar Tanrı kurtarışının yalnız Mesih İsa'nın kendileri için döktüğü kana inanmakla olduğuna inanan hakiki imanlılardır. Bu kişiler belki Ortodoks, belki Katolik. belki Gregoryan, belki Süryani Kadim, belki Protestan kiliselerine ait imanlılardır. Ama hepsi Mesih İsa'ya imanla sonsuz yaşama kavuşacaklarına iman etmiş ve gerçekten Mesih İsa'ya benzemeye çalışanlar yani Hıristiyanlardır.

Bu insanların politikayla, aşırı ırkçılık gibi akımlarla, hele hele savaşla, sömürü düzenleriyle alakaları dahi olamaz. Bu insanlar İncil'in buyrukları doğrultusunda Tanrı' da iyiyi ve iyiliği yaşayan insanlardır. Tanrı' nın sevgisini Tanrı' dan alıp halka sunmakla memurdurlar. Altında bulundukları hükümetlere herkesten daha ziyadesiyle hürmetle bağlıdırlar.

Bütün insanlara saygı duymak gibi bir buyruk altındadırlar. İnsanlarla birlikte onların yaşayış tarzlarına, inançlarına da saygı duyarlar. Yalnız kendilerinden olanlara selam vermezler. Bütün insanlara selam vermekle, barış içinde geçinmekle mükelleftirler. İşte bizim Mesih'e inanmış kişiler olarak bahsettiğimiz, inancımız içinde kardeşlerimiz dediğimiz ve sizlere burada bir özet halinde anlatmaya çalıştığımız İncil inancını yaşayanlar bu kişilerdir.

Bu çerçevenin dışında olan her kim olursa olsun Hıristiyanlığı kendi şahsi çıkarlarına ya da politikalarına alet eden, bu inancı kullanmaya kalkışan kişilerdir.

Böyle kişiler her inançta her zaman olmuşlardır ve her zaman da olacaklardır. İşte samimiyetle inançlarına sahip çıkanların diyalogları, çelişkili durumda olan bu tür kişilerin aradan çıkarılmasına neden olacaktır.

Tarihte hemen bütün inançlarda olduğu gibi, İncil ve Hıristiyanlık adına büyük yanlışlar yapılmış, din siyasete alet edilerek gerçek İncil inancının karşısına adeta İncil'den uzak yeni bir İncil anlayışı ortaya çıkarılmıştır. Örneğin; İncil inancı savaşla inancın yayılması konusunda hiçbir buyruk taşımamasına karşın haçlı zihniyeti dediğimiz bir zihniyet ortaya çıkmış ve sanki savaşı İncil'in buyruğuymuş gibi göstermeye kalkmıştır. Yukarıda değindiğimiz üzere esastan sapmaları gerçekmişçesine göstermek ve esasın özünü ortadan kaldırmak yalnızca İncil inancı için söz konusu değildir.

Ne yazık ki, insanoğlu bir çok inancı kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye kalkmış ve sonunda da karmakarışık bir dünyanın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bütün bu esası saptırarak gerek siyasal, gerek şahsi çıkarlara uyarlamaya çalışma devam ederken olan doğaldır ki, yalnızca temiz bir imanla Tanrı' ya yaklaşmaya çalışan halka olmaktadır. Bütün bu yanlışlar sürüp giderken halk sürekli olarak olayları izlemekte ve sonucunda da esastan uzak anlatımların doğal olarak etkisi altında kalarak bir takım önyargılarla kala kalmaktadır. Bu önyargılar da bir nesilden diğer nesle aktarılarak sürer gider.

Temel artık onlar için hiçte ulaşılabilecek bir şey değildir. Hatta ele bile almaya değmez niteliktedir.

Ama Hz. Ali'nin güzel bir sözü vardır: "Kişi bilmediğinin düşmanıdır." Bu gerçekten de çok doğru bir sözdür. İnsanlar bazen tam anlamadıklarının, tam bilmediklerinin ya da haklı nedenlerle edindikleri önyargıların esiri olarak bir takım şeylere düşünce boyutunda düşman olup çıkmıştır.

Bu ön yargılar sonucunda örneğin Mesih İsa'nın doğuşu olarak kutladığımız Noel adeta bir kötülük bayramı olarak tanımlanmaktadır. Materyalist batı, ismen Hıristiyanlığı nedeniyle çılgın yeni yıl eğlencelerine Noel bayramından önce başlamaktadır. Bir çoğu için ruhsal anlam ifade etmeyen bu bayram adeta geleneksel bir tatil havasına dönüşmüştür. Doğal olarak bizim halkımız da Noel'i Yılbaşı ile karıştırmakta ve gerçek Mesih İnanlılarının da sabahlara kadar içki içerek sefahat içinde Noel'i kutladıklarını düşünmektedir.

Bu, Kurban bayramını tatil fırsatı olarak değerlendiren kişilere bakarak İslam hakkında karar vermek gibi bir yaklaşımdır.
Oysa Noel bayramı bizim için Mevlit Kandili gibidir. Mesih İsa'nın bize göre Tanrı Sözünün bir bedende dünyaya gelişinin anıldığı daha çok imanlıların bir araya gelip dualarla ilahilerle geçirdikleri bir dönemdir. Elbette İsa Noel olarak kutlanılan o gecede doğmamış, o gece bir anma gecesi olarak seçilmiştir.

Ama bu kutlama gecesi de hiç bir şekilde bizim televizyonları seyrederek geçirdiğimiz 31 Aralık akşamı değildir. Daha önce de belirtildiği gibi ön yargılar ana temayı nasıl da değiştirmiştir:

Misyonerlik konusuna bakış da aynı olumsuzluğu içermektedir: Misyon, görev demektir. Misyoner, bu görevi yerine getiren demektir. Mesih İsa kendisine inanan her kişiye kendisi hakkında başkalarına anlatma sorumluluğu yüklemiştir. Bu İslam inancında da var olan bir sorumluluktur, tebliğ görevidir. Mesih İnancına göre Rab' bin sözünü duyurmak her inanlı için bir (tebliğ) açıklama, ilan etme ibadetidir.

Bu bağlamda "her Hıristiyan bir misyonerdir" denebilir. Ama ön yargılar misyoner sözcüğünü bazı karanlık, politik unsurlarla birlikte almaktadır. Hep dedik, bunu da kötü amaçlar için kullananlar olmuştur. Ama gerçek imanlılar kendi inançları hakkında öğrenmek isteyenlere yalnızca inançlarını aktarmakla sorumludurlar.

Ama dediğimiz gibi ön yargılardan ötürü bu temiz vicdanları ayırt edebilmek nasıl mümkün olacaktır? Ya mücadele edilecek, ön yargılar yıkılıp her şey gün ışığında görülüp değerlendirilecek ya da düşman olarak kalınacaktır.

Umarız insanlık düşman olduğu konuları bir kez olsun ön yargısız olarak yakından ve temelinden tanıma şansına ulaşır.
Şimdi birlikte Mesih İsa'ya inanan bir kişinin temel inancına bakalım. Sonra da bunun Kur' an inancıyla karşılaştırılışını birlikte değerlendirelim.