5.BÖLÜM İSA MESİH TEMELİ ÜSTÜNDE TEK ÇİZGİ

5.MESİH İSA TEMELİ ÜSTÜNDE TEK ÇİZGİ

 

Kutsal Kitap, Kutsal Esinin (Vahyin) ışığında yüzyılların derinliklerinde oluşmuş bir kitaptır. Tanrı bazen peygamberleri, bazen halktan kişileri kendi vahyinin aracısı kılmış, bazen tarihsel bir olayla insanlara seslenmiş, bazen tarihsel bir kişilikle konuşmuş, bazen veciz bir söz, bazen şiirlerle insanlığa hitap etmiştir.

Bütün bu seslenişler tarihin derinliklerinde bir noktada başlamış ve vaat edilen Mesih gelene dek sürmüştür. Şimdi ise Kutsal Ruh' u aracılığıyla esasında hala gönüllerimize vahyin esintilerini işlemeye devam etmektedir. Bu işleyiş Mesih İsa'nın ikinci gelişine dek sürecek olan bir işleyiştir.

Kutsal Kitap özellikle Eski Antlaşma ve Yeni Antlaşma bölümleriyle iki kapak arasında., yalnızca Tanrı' nın istemi doğrultusunda somut bir vahiy belgesi olması için adeta sınırlandırılmıştır. Oysa dediğimiz gibi Tanrı bütün dünyaya her zaman bir çok olaylarla, birçok şekillerle seslenip durmakta, kendi kurtarışını insanlarına sunmak istemektedir. Ama özellikle Mesih'te tamamladığı fiziksel anlamdaki vahyi ile zaten en büyük çağrıyı gerçekleştirmiştir.

Kutsal Kitap' ın bir başka özelliği de bir tek kişiye iletilmiş bir vahiy değil. birçok kişiye iletilmiş bir vahyin toplamını oluşturmasıdır. Bu kitap bir kişi tarafından kaleme alınmamakla birlikte o günün şartlarında, bir birinden habersiz birçok kişinin aynı şeyi irdelemesinde kutsal vahyin mührü ile mühürlenmiş bir kitaptır.

Kutsal Kitap' ın vahiy anlayışı bir kişiye harfı harfıne inen bir vahiy değildir. Tanrı bazen seçtiği bir kişinin bütün hayatını gözler önüne sergileyerek bu yaşam içinde insanlık için kendi istemini sunmuş, kısacası bu yaşamın bütününü insanlığa bir vahiy olarak sunmuştur. Bazen bir olayı aynı şekilde kullanmış, bazen de hiç kimsenin yüzüne bile bakmak istemediği bir insanın yaşamında oluşturduğu değişimlerle bu insanda yepyeni bir yaşam yaratmakla vahyini iletmiştir.

Kısacası Tanrı yarattığı insanların doğal yaşam ortamlarını, konuşma biçimlerini, tarihsel çevrelerini bozmaksızın kendini insanlığa açıklamaya devam etmiştir. Böylelikle insanlar Tanrı Sözlerini okuduklarında kendilerinin anlayamayacağı bir şeyi değil, aksine kendilerine, kendi düşünce ve yaşamlarına konuşan yüce buyrukları, ilahi vahyi görmüşler ve yönlerini benliklerinden Tanrı' ya çevirmişlerdir.

Bu nedenle Kutsal Kitap öncelikle kişileriyle olaylarıyla, tarihsel anlatımlarıyla bir vahiy olarak değerlendirilmeli ve öyle okunmalıdır. Anlatımların yüzyıllar boyunca birçok yaşamlara ne kadar etki ettiğini, bütün anlatılan olayların insanlık tarihinde birçok inanca ışık tuttuğunu, Tek olan ve Yüce olan Evrenin Yaratıcısını dünyanın Eski Antlaşma' nın daha ilk ayetlerinde öğrendiğini unutmamak gerekmektedir. Bazen okuyucular "bu cümleler öykü gibi, bunların neresi ayet?'' tarzında ifadeler kullanmaktadırlar. Bu aceleyle dudaklardan fırlamış sözcükler olarak değerlendirilebilir.

Ama şunu unutmamak gerekir ki. bir Hz. Eyüp' un başına gelenler bu Kutsal Kitap bölümlerinden öğrenilmiş, Hz. Yusuf' un çektiklerinin ayrıntıları yine bu Kitap' ın bölümleri arasından anlaşılabilmiştir. Hz. İbrahim'e verilen vaat yine Kutsal Kitap' ta belirgindir.

Ya Tanrı' nın görkemiyle 0'na tamamen tâbi olmaya söz vermiş bir kavmi esaret altından kurtarması, yine bu kitabın satırları içindedir. Demek ki, Tanrı tarihi Milattan önce bu satırlarda anlatıldığı gibi benimsenmiş ve vaat edilen Mesih İsa daha Milattan sonra olmadan önce beklenilmeye başlanmıştır. Yüzlerce yıl bir Mesih'in Tanrı sözü olarak yeryüzünde insanlara kurtuluş müjdesini sunacağı daha Milattan önce bilinmekte ve beklenmektedir.

Bütün bu beklentiler yalnızca Kutsal Kitap içinde kayıtlı değildir. O dönemin Tanrı' ya inanan ya da Tanrı' ya inanmayan, hatta putperest olan birçok tarihçisi tarafından kayıtlara geçirilmiştir. Bu toplumsal beklenti dünyaya öyle yayılmıştır ki. edebiyatlar bile zor durumları tarif ederlerken hep bir Kurtarıcı Mesih arar olmuşlardır. Tabii bu Mesih sözcüğü hep gerçek Mesih değil de ya bir milli kahraman, ya da büyük bir önder arayışı için kullanılıp durmuştur. Her ne olursa olsun yüzlerce yıllık tarihten beri bahsedilen, üzerine basıla basıla haykırılan hep aynı temeldir. Esasında sürekli olarak bir çizgiden bahsedilmektedir.

Bu çok ilginçtir. Bu çizgiyi görmek için Kutsal Kitab' ı usanmadan ve düşünerek hiç değilse bir kez okumak gerekmektedir. Tanrı' nın dünyayı yaratışı, İnsanın yaratılışı, İnsanın kadın ve erkek olarak yaratılması; sonra insanın özgür iradesinden ötürü şeytanın aldatışına kanarak Tanrı' ya isyanı.

Bu isyanın yani günahın Tanrı insan ilişkisini doğal olarak bozması yani Ruhsal anlamda ayrılık ve ölüm getirmesi, daha sonra Tanrı' nın, yarattığı insana olan sevgisinden ötürü yine inisiyatifi ele alarak bu ayrılığı ortadan kaldırıcı bir kurtarıcıyı vaat etmesi ve daha sonra vaat ettiği gibi kendi sözünü bir bedende dünyaya göndererek bu vaadi yerine getirmesi, günahın bedelinin bir kan aracılığıyla ödenmesi gerektiğinden bu bedele karşılık Tanrı' nın kendi sözünü çarmıh üzerinde kurban kuzusu gibi sunması ve bu insanların günahları için kurban kuzusu rolünü üstlenen Mesih İsa'yı kabul edene Tanrısal kurtuluşun sağlanması ve sonsuz yaşam verilerek sonunda yine Tanrı ile isyan suçundan ötürü arası açılmış olan insanın yine Tanrısal sevginin merhametinden kaynaklanan lütufla Tanrı' yla barışması hep bu çizginin bir birine kenetli noktalarıdır.

Bu çizgi farklı kişilerde, farklı zamanlarda ve farklı konular üzerinde kaleme alınmış bölümlerde adeta Tanrısal vahyin belirgin bir göstergesi olarak sürer gider. İşte bu çizgi, verilen bütün Tanrısal vaatlerin aradan yüzlerce yıl geçse bile eninde sonunda gerçekleşmesi, söylenilen peygamberlik sözlerinin yoruma bile meydan vermeksizin tarihsel kayıtları bile şaşırtacak şekilde oluşması Kutsal Kitap' ın Tanrısallığını bütün insanlığa ilan eder durur.

Kutsal Kitap,Tanrı' nın insanlarına kendini tanıtması ve özgür olarak yarattığı insanlara aynı zamanda özgürlükleri içinde kendilerini yitirmemeleri için sunduğu Kurtuluş Müjdesidir. İşte bu Müjde insanlık tarihinde bu denli eski, eski olmasına karşın bu denli de etkin bir Müjde' dir. Kulsal Kitap bütün bu ilginç geçmişiyle birlikte aynı zamanda içindeki birçok Tanrısal buyrukları ve öğretileriyle doğru ya da yanlış birçok inanca da kaynak oluşturmuştur.

Yukarıda söylediğimiz ve aynı zamanda bir örnek olsun diye ana başlıklarıyla sıraladığımız gibi, Kutsal Kitap' ın başından sonuna kadar ana bir çizginin sürekli devam ettiğini görmekteyiz. Bu ana çizginin en belirgin kişisinin Mesih İsa olduğunu da dile getirmiştik. Şimdi bu çizginin bir birinden ayrı zaman birimlerinde ve hatta bazen bir birinden habersiz farklı kişilerce söylenmiş sözlerle nasıl kırılmaksızın oluştuğunu birlikte izleyelim.

1) "Seninle kadını, onun soyııyla senin soyunu bir birinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın " (Tekvin 3:I5)

Bu ayet Kutsal Kitap' ın ilk başındaki bölümde yer almaktadır. Ayet bölüm içinde okunduğunda şeytanın yılan aracılığıyla kadını ayartmasından, kadın ve adamın yasak meyveyi yemesinden sonra Tanrı' nın yasağına karşı gelindiği için Tanrı yargısının duyurulması sırasında yılana, yani şeytana söylenilen sözdür.

Tanrı ilk önce yılana isyanının gerektirdiği cezayı vermiş, daha sonra kadına ve son olarak da erkeğe ayrı ayrı isyanlarının karşılığını vermiştir. Yani halk arasında yaygın olduğu gibi yalnızca isyan ve aldanma suçuyla kadın suçlanmamıştır. Bu olaya dahil olan üç ayrı şahıs da isyanın karşılığını almışlardır. Ama bu ayette söylenilen bir söz çok önemlidir: "Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu bir birinize düşman edeceğim ".

Buradaki kadın yılanın aldattığı Havva'dır. şeytanla İnsan arasına burada zaten bir düşmanlık otomatik olarak girmiştir. Çünkü insanın özgür iradesini Tanrısal olandan çekmekle zaten Şeytan insanın başını belaya sokmuştur. Ama ayette "onun -şeytanın- soyuyla senin -kadının- soyunu" derken ne demek istemektedir'?

Yani şeytanın soyu onun gibi aldatıcılar, yalancılar, Tanrı' nın yüceliğine isyan etmiş ve başkalarını da sürekli olarak kışkırtıp Tanrı yolundan alıkoyanlardır, Peki ya kadının soyu kimdir? İnsan, kadın ve erkek olarak yaratılmıştır. Erkek ve Kadın bir arada insanı oluşturmuşlardır.

Erkek ile ilişki olmaksızın kadının soy sahibi olması normal olarak dünya tarihinde gerçekleşmemiştir. Bunu yalnızca bir kişide görmekteyiz, o da Mesih İsa'nın annesi Hz. Meryem de. Bu kadınların en mübareği olan kadın Tanrı' nın lütufuyla bir oğula sahip olmuştur.

Bu doğan çocuk özünde Tanrı Sözünü bulunduran Mesih İsa'dır. Ve gerçekten daha Tevrat'ın ilk başında denildiği gibi Mesih'in çarmıh üzerindeki ölümü sanki şeytana zafer kazandırmış gibi görünmüş ama üçüncü gün Mesih'in ölümden şanlı dirilişiyle şeytanın başına bir daha kendini toparlayamayacağı bir darbe vurmuştur. Bildiğiniz gibi yılanın en hassas noktası başıdır. Eğer onun başını yakalarsanız yılanı mağlup etmiş olursunuz.

Bu ayette `'Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın" tarzında da bir ifade bulunmaktadır. Ölümden diriliş ve bu dirilişe tanıklık edenler ve Tanrı Sözü Mesih İsa'ya ve O'nun ölümden dirilişine imanla Tanrı' da yeni yaşama dirilenler gerçekten de şeytanın oyunlarına artık ebediyen yenik düşmeyecek olan insanlardır. Bu nedenle kadından doğan Mesih İsa'nın ölümü ve ölümden dirilişi şeytanın tam başına saldırmasıdır.

Bu olaydan sonra Şeytan sadece can havlinden ötürü kuyruk sallayarak inananlara çarpmaya çalışabilir. Zehrini hiçbir zaman akıtamaz, ısıramaz ve sadece bir kaç darbe vurmaktan da öteye gidemez. Tabii bu Mesih İsa'yı kurtarıcı ve Rab olarak kabul edenler ve O'nun kanında günahlarının affedildiğini bilenler içindir. Bu ayet kaleme alındığında, dilden dile dolanmaya başladığında tarih milattan çok öncelerini göstermektedir.

Henüz Kutsal Kitap' ın diğer bölümleri yaşanmamıştır. Zaman dünyanın başlangıcıdır.

Başlangıçta Söz vardır. Yani Tanrı Sözü daha dünyanın yaratılışında, yaratılışa yön veren ilk emirde vardır. "Ol" işte bu söz Tanrı Sözü'dür. Yani daha sonra Mesih İsa'da beliren ve dünyanın günahı için kurban kuzusu olarak sunulan, ölümü yenip zaferli dirilişle insanlığa yeni yaşam bahşeden bu söz ilk emirde vardır.

Zaten bu nedenle Kutsal Kitap Yeni Antlaşma bölümünde,

Yuhanna 1:1'de "Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı' yla birlikteydi ve Söz Tanrı' ydı" ve aynı bölüm

14 ayette "Söz insan olup aramızda yaşadı" demektedir. Bu söz Kutsal Kitap, Eski Antlaşma bölümünde,

Tekvin 1:3 'teki "Tanrı ışık olsun ' diye buyıırdu'' sözündedir. Yani "ol" fiilidir. Ve bu Söz Tanrı' dır.

O'nun daha baştan sözünün bir kadından beden alıp şeytanın yetkisine son vereceğini bildirdiğini işte bu açıklamaya çalıştığımız ayette net bir şekilde görüyoruz.

Bu "onun soyu ve senin soyun " diye başlayan ayeti Kutsal Kitap' ta sürekli anlatılmaya çalışılan ve Tanrı çizgisini oluşturan Mesih İsa'ya işaret olunan ayeti bizim için şimdilik ilk basamak olarak ele alalım. Tanrı' nın Kutsal Kitap içindeki Mesih İsa temeli üzerindeki çizgisine bakmaya devam edelim.

Esasında Tanrı' nın Kutsal Kitap içinde verdiği vaatleri de bu şekilde izlemiş olsak yine bizi Mesih İsa'ya götüren bir başka Tanrı çizgisini de elde etmek mümkün olacaktır. Ama bu çalışmamızda yalnızca başından beri anlatılmaya çalışılan Mesih İsa üzerinde belirlenmiş Tanrı kurtarışının ana çizgisini göstermeye ve dolayısıyla Kutsal Kitap' ın ne denli sağlam bir temel üzerine oturtulduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

2) "...Bir gün Kain toprağın ürünlerinden RAB' be sunu getirdi. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil' i ve sunusunu kabul etti. Kain' in sunusunu ise reddetti. kain çok öfkelendi. suratını astı. RABK kain' e, `Niçin öfkelendin?' diye sordu, 'Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim?'... " (Tekvin 4:3-7)

Bu ayetleri okuduğumuzda da ilk bakışta neden Tanrı birisinin sunusunu kabul ediyor da diğerinin kabul etmiyor tarzında bir soru sorma ihtiyacını duyuyoruz. Oysa öyküyü bir kez daha dikkatlice okuduğumuzda yine çizgi üzerinde belirtilmek istenen vahyin özünü görmeye başlıyoruz: Kurban Kuzusu. Bu nedenle kurban kuzusu sunanın sunusuna Tanrı ilgi gösteriyor, kuzu dışında başka şeylerle gelen kişinin elindekiler ilgi görmüyor. Hatta bu nedenle o kişinin de Tanrı ilgisinden mahrum kalmaması için güzel bir şekilde uyarıldığını görüyoruz.

Evet, ikisi de Rab' be sunu sunmak için yaklaşıyorlar. Bununla birlikte bu sunulan şeylerin ne olduğuna dikkatlice bakmak gerekiyor.

Bunlardan bir tanesi toprağın ürünü, yani çalışma ve çaba sonucunda üretilmiş bir takım ürünlerin sunulması, öbür tarafta ise ilk doğanla kastedilen kusursuz kurban kuzusu. Tanrı bu noktada yine bu iki kardeş örneğini kullanarak vahiysel öğretişini gerçekleştiriyor.

Hem de çağlar boyu herkesin anlayabileceği net bir dille, güzel bir örneklemeyle. Elbette toprağın ürününü Tanrı' ya getirmekte bir sorun yok, o da gönlümüzden koptuğunca değil zaten. Tanrı' ya bütün yürekten inanıyorsak tamamıyla ona ait olan bu şeylerin, bir parçasını sunu olarak Tanrı' nın önüne getirmişiz çok mu?

Ama Habil' in seçtiği Tanrı tarafından yaratılmış bir şey, elinin işiyle edinmediği hazır bir varlık. Kan dökülmeksizin bağışlama olmaz ilkesinden hareketle (Levililer 17:11). ileride bütün insanlar için Tanrı Sözü'nün çarmıh üzerinde dökeceği kana yüzyıllar öncesinin derinliğinden bir işaret olduğunun farkında olmaksızın, Habil kusursuz kurban kuzusunu o yürekten inandığı Tanrısına günahlarının bedeli olarak sunuyor. İşte, Tanrı bu sunuyu kabul ediyor.

Şimdi örneği biraz daha açalım. Yani Tanrı kendi ellerimizin ürünü olan, kendi ibadetlerimize, yaptığımız hayrın ve hasenatın yani iyiliğin ve iyi işlerin çokluğuna bakmıyor. Bunların elbette güzel şeyler olduğunu bize öğretiyor.

Ama esas sunulması gerekenin yüreğin kendisi olduğunu ve esas sununun bu kurban kuzusuna imanda olduğuna işaret ediyor. Yani neye ve kime inandığına tam anlamıyla emin olmayı takdir ediyor. Hiç kuşkusuz kitabın daha bu ilk bölümlerinde kabul gören kurban kuzusu daha sonraki bölümlerde de yine aynı şekilde karşımıza çıkıp duruyor ve sonunda simgesel olarak işlene işlene Mesih İsa'ya ulaşıyor. Bu nedenle biz bu olayda da Mesih İsa çizgisini açık ve net bir biçimde gözlemlemiş oluyoruz.

Daha bir başka değişle Tanrı' nın müjdesi ile dinleri bir birinden ayıran güzel bir noktayı da yine bu ayetlerin getirdiği örneklemede görüyoruz. Tanrı bizden bizlerin kurtuluşu için sunduğu kurban kuzusu olan kendi Sözü Mesih İsa'ya bakarak ve O'nun kanını günahlarımıza bedel kabul ederek, tam anlamıyla yürekten bir imanla Tanrı' ya teslim olmamızı istiyor. İbadetler, iyi işler, bütün güzellikler, iyi ahlak bu imanın varlığından kaynaklanıyor.

Mesih İsa da tövbe ederek başladığımız yeni yaşamda gerçekten Mesih İsa'ya benzer tam anlamı ile Tanrısal yolda yürüyen bir insan modeli önümüze çıkıyor. Bu insan yanlışlıkla düşse bile her gün Mesih İsa'daki ilişkisiyle doğruluyor. Günahını Tanrı önüne getiriyor ve Tanrı yolundaki yeni yaşamında devam edip gidiyor. Yani kurtuluş Tanrı' dan Mesih İsa'da bir karşılıksız lütuf olarak insana sunuluyor. İnsan kabul ederse bu lütuf o insanı baştan aşağıya değiştirmeye ve kutsallaştırmaya başlıyor.

Eski Adem gidiyor ve yerine yeni Adem geliyor. Tanrısal cenneti daha dünya yaşamında edinmiş oluyor. Bu nedenle İncil-i Şerif, Efesliler 2:8-9'da "İman yoluyla, Lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı' nın armağanıdır. Kimse övünmesin diye iyi işlerin sonucu değildir" sözlerini buluyoruz.


Bunun yanında dinler ise genelde önce şartlarını ortaya koyuyorlar, eğer bu şartlara uyulursa ve bir takım yapılması gerekli olan şeyler yapılırsa bağışlama belki ancak ondan sonra geliyor. Bütün bu uygulamaların da tam ve mükemmel olarak uygulanması isteniliyor. Ancak ondan sonra bir ödül olabileceğinden bahsediliyor ama bu konuda da bir kesinlikten söz edilmiyor.


İşte Kain' in ellerinin işi aynı bir takım dinlerin önerdikleri gibi bir örneği sergiliyor. Tanrı bu nedenle böyle bir sunuya bakmıyor. Çünkü böyle bir sunuda, insanın kendi kendini kurtarma girişimleri, ya da yapabildikleriyle övünme girişimlerini seziyor. Oysa Habil kuzusunu sunarken hazır olan bir ürünü Tanrı önüne getiriyor. Tanrı' nın insana lütufla sunduğu kurtuluş gibi, bu Tanrı' nın yarattığı insanından yürekten inanması ve yüzde yüz Tanrı' ya dönmesinden başka karşılık beklemediği hareket karşısında insan adeta hayrete düşüyor. Ben, "Benim gibi bir günahkar nasıl olur da şartsız şurtsuz, gece gündüz dualar etmeksizin, yalvarıp yakarmaksızın yalnızca ve yalnızca yürekten Tanrı' ya ve O'nun kurtarıcısı olan Mesih İsa'ya inanmakla bağışlanabilir" diyerek şaşkınlık ve sevinç içinde kalıyorum. İşte, yarattığı insanı hayrete düşüren Tanrı büyük bir değişmezlik içinde, Mesih İsa çizgisi üzerine koyduğu vahyini sürdürüp duruyor.


Yalnız burada bir yanlış anlaşılma olmaması için şunu hatırlatmakta yarar görüyorum. Ben Tanrısal kurtuluşun imanda olduğunu, bir takım dinsel işlerle kazanılmayacağından bahsediyorum. Ama bunu söylediğimde Mesih İsa'nın izleyicilerinin hiç bir zaman nasıl olsa Mesih İsa'ya bir kez inandım, kurtuldum diyerek Tanrıtanımaz insanlar gibi yaşayabileceklerini söylemek istemiyorum.

Aksine Tanrısal Kurtuluşa ermiş kişiler olarak daha farklı bir yaşam anlayışını doğal olarak, yüreklerindeki Mesih İsa'dan dolayı yaşamaya başladıklarını belirtmek istiyorum. İmanda serpilip büyümeleri ve şeytanın kendilerine kurduğu tuzaklara düşmemek için günün her saatinde dualarıyla Tanrı' ya sıkı sıkıya sarıldıklarını anlatmaya çalışıyorum.

Tanrı' nın birtakım göstermelik işler sonucu değil yalnız imanla gönüllerinde tutuşturduğu kurtuluş sevincinden ötürü daha ziyadesiyle kiliselerdeki ibadetlere koştuklarını, her fırsatta kendilerine sonsuz yaşam vermiş olan Tanrı' ya teşekkür ettiklerini ve dualarıyla yalnız kendilerini değil bütün insanlığı Tanrı önüne getirdiklerini söylüyorum.

Böyle bir lütufla bizlere verilmiş Tanrısal kurtuluşa karşılık bütün ibadetlerin, duaların, iyiliklerin Tanrı' ya bir teşekkür olarak elbette geri dönmesi gerekiyor. Tanrı' yı hoşnut etmek böyle bir lütfa karşı elbette ki en içten teşekkürümüz oluyor. Oysa dinlerde bütün bu uygulamalar Tanrı' dan kurtu- luş ve sonsuz hayatı edinmek gibi tam ters doğrultuda ele alınıyor.
Uzun lafın kısası Kutsal Kitap içindeki çizgi üzerinde durduğumuz bu ikinci duraktan da bizi yine Mesih İsa'ya yönlendiren bir işaretle çıkıyor ve bir başka durağa doğru hareket ediyoruz.


3) "Melek, (İbrahim'e) 'Çocuğuna dokunma' dedi, 'Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı' dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin. ' İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık adak olarak sundu." (Tekvin 22:12-13)

Burada karşılaştığımız bir başka olayda da yine kurban kuzusunun ana konu olduğunu görüyoruz. Tanrı' nın seçtiği kişi olan Hz. İbrahim Tanrı' ya olan iman ve bağlılığından ötürü en değerli varlığını dahi sunacak kadar büyük bir iman örneği sergilemektedir.

Ama Tanrı bu denli büyük bir imana karşılık ona kendi oğlunu kurban etmemesi için bir koç ihsan etmiştir. Bu olaya da baktığımızda bir türlü neden sorunsundan kendimizi kurtaramıyoruz. Oysa nedenin cevabı yine Tanrı' nın başından beri anlatmaya çalıştığı canlarımızın sonsuz yaşama kavuşması için gerekli olanın kurban kuzusu olduğu fikridir. Dolayısıyla bu olayın içinde de yine Tanrı' nın günahlarımıza kefaret, bağışlamalık olarak sunduğu Sözü olan Mesih İsa'ya kadar uzanan bir atıf söz konusudur.

Ana çizgi olaydan olaya, kişiden kişiye geçmekte, yerler, kişiler değişmekte ama çizgi değişmemektedir. Hatta Kutsal Kitap' ta tarihler Mesih İsa'nın doğumuna yaklaştıkça bu çizgi daha da kalın hatlarla belirginleşerek devam etmektedir. Buradaki koçun boynuzlarının çalılıklara takılmış olarak resimlenmesi de oldukça ilgi çekicidir. Mesih İsa'da kollarından ve ayaklarından çarmıha yani bir tahtaya çakılarak asılı kalmıştı. Bu iki resimleme arasında da büyük bir benzerlik vardır.

Tarihler ayrı olduğu gibi olayları aktaranlar da farklı farklıdır. Kutsal Kitap' ın Tevrat bölümünde kalan bu ayetler hala Yahudilerce okunup durmaktadır. Çarmıha gerilme olayı ise İncil bölümünde gerçekleşmektedir. Yahudiler bu bölümü kabul etmedikleri için hala bir kurtarıcı Mesih beklemektedirler. Ne yazık olan olmuştur. O Yüce Tanrı' nın sözleri bir bir yerine gelmiştir.

Ama kitabın bir bölümüne inanıp diğer bölümünü kabul etmeyenler Tanrı' nın vahyini, izlediği çizgiyi tam görememektedirler. Bu bölümde İshak babasına, Tanrı' nın sağladığı kurtuluşla, bir kurbanlık Koç' un sunulmasıyla kavuşmuştur. Tanrı söylediği sözünden dönmeksizin, kendi söylediği sözün yargı gücünü bildiği için kendi lütufuyla bir başka formül sağlamış böylelikle insanların kolaylıkla kendi bağışlamasına kavuşmasına yol açmıştır. Çünkü bizim irademiz dışında bizi yaratan O'dur. Bu nedenle bize kurtuluşu, günahtan arınmayı, kutsal olmayı sunan, öğreten ve bu sorumluluğu da üstüne alan O'dur. Bizi yalnız yaratıp ortaya atmamıştır.

Bizi başı boş da bırakmamıştır. Bize kılı kırk yaran, zorlu, gücümüzün yetemeyeceği bir takım kurallarla da baş başa bırakmamıştır. Kendi sonsuz sevgisinden doğan Merhametle bize her dönemde yalnız bir şekille karşılıksız sevgi (Agape Sevgisi) ile yaklaşmıştır. Bu olayda İshak' ın bu kurban aracılığıyla yeniden babasına kavuşması, biz günahkar insanların çarmıha gerilmiş kurban kuzusu Mesih İsa'da günahlarımızdan arınarak kutsal olan ve yalnız kutsal olana bakabilen yüce Tanrımıza (mecaz olarak babamıza) kavuşmamız gibidir.


4) "Gerçek acılarımızı o taşıdı ve elemlerimizi o yüklendi; gerçek biz sandık ki o cezaya uğradı. Allah tarafından vuruldu ve alçaltıldı... onun bereleri ile şifa bulduk...fakat alçaltıldığı zaman ağzını açmadı, boğazlanmaya götürülen kuzu gibi ve kırkıcılar önünde dilsiz duran koyun gibi ağzını açmadı..." (İşaya53:4 ~7)


İşaya, Kutsal Kitap içinde Mesih'in gelişine, insanları günah yükünden kurtarmak için çekeceklerine dair en çok peygamberliğin edildiği bölümdür. Mesih İsa'dan yaklaşık 700 yıl önce yaşamış bir peygamberin ağzından dökülen bu sözler hem o dönemdeki olaylara hem de Mesih İsa'nın doğumundan, çarmıha gerilişine dek gerçekleşen olaylara ışık tutmuştur.

Her Doğuş Bayramında (Noel) sıkça duyulan "İşte, kız gebe kalacak, ve bir oğul doğuracak, ve onun adını İmmanuel (Tanrı bizimledir) koyacak" (İşaya 7:14) ifadeleri bu bölümde yer almaktadır. Evet, kız oğlan kız olan Hz. Meryem gebe kalıp gerçekten Tanrı Sözü'nün bedende dünyaya ulaşmasında bir vesile olmuştur. Aynı şekilde 11. bölümünde dediği gibi "Yessenin kütüğünden bir filiz çıkacak....Rab' bin Ruhu, hikmet ve anlayış ruhu, öğüt ve kuvvet ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu onun üzerinde kalacak" bu sözler de yine 0'na, o gelecek olan Tanrı Sözü'ne bir işaret olarak söylenmiştir.

Yukarıda atlama taşı olarak kullandığımız bu ayette de bir kurban kuzusundan bahsedilmesi ve bu kuzunun bütün acılarımızı ve elemlerimizi taşıması Tanrı çizgisinin Mesih'e işaret eden belirgin özelliğini oluşturmaktadır. Kutsal Kitap' ın içindeki birçok bölümden sadece biri olan bu bölüm Tevrat'ın içerdiği beş kitabın dışında yer alan bir peygamberlik kitabı olduğu için atlama taşı olarak birçok bölümü geçerek bu bölüme ulaştık.

Çizginin sürekliliğine güzel bir örnek olması ve Tanrı Vahyi'nin değişmezliğini ve değiştirilemezliğini gösterme açısından bu bölümü size sunmayı uygun gördük. Şimdi bu gittikçe daha da belirginleştiğini söylediğimiz çizginin bir de sona yani Mesih İsa'nın gelişine ve hizmetine başlamasına en yakın örneğini verelim ve bu örnekle bu çizginin özet olarak gösterimini noktalayalım.


5) "Ertesi gün İsa'nın kendisine gelmekte olduğuna Yahya görüp dedi: İşte dünyanın günahını kaldıran Allah kuzusu" (İncil-i Şerif / Yuhanna l: 29)
Son olarak size seçtiğimiz bu ayet ise bizi çizginin sonuna getirmiş bulunmakta. Çünkü bundan sonra çizgi ta başından beri varılması istenilen yere yani kadından doğan' a ulaşmıştır. Şimdi artık Tanrısal vahiy iki kapak arasında tamamlanmış ve yaşayan bir Söz olarak Mesih İsa'da daha somut bir biçimde gözle görülür halde dünya üzerindeki hizmetine başlamıştır.
Bu hizmet yalnız peygamberlik hizmeti değil, çok daha farklı bir hizmettir. Bu hizmet adeta Ruhsal anlamda bir asansörlük hizmetidir. İnsanın ruhunu gerçek sahibine döndürüp, gerçek sahibine hiç ondan dönmemecesine yükseltme hizmetidir. Mesih İsa sözü adeta bir mecaz ifadeye belirtilebileceği gibi Tanrı' nın direk telefonunun numarasıdır.

Yeter ki, kişi O'nun Tanrı' dan geldiğini bilsin ve O'nu yalnız bir peygamber değil, Tanrı Sözü, Kurtarıcı, Mesih ve Tanrı Sözünün bir bedende ilanı olmasından ötürü Rab olarak yüreğine alsın.


Bu ayette bu nedenle Hz. Yahya, Mesih İsa'nın gelişini gördüğünde O'nu net bir biçimde anlatan, O'nu yalnız bir peygamber değil, bir Mesih, bir Kurtarıcı olarak, Tanrı Sözü, Tanrı Ruhu olarak ayırt edici özellikleriyle tanımlayan sözcükleri kullanmıştır. Özellikle "..dünyanın günahını kaldıran Allah kuzusu .." demekle başından beri Tanrısal Vahyin çizgisini hatırlayarak yine Mesih İsa'yı gerçek hizmetinde ve gerçek kişiliğinde tanıtmaya çalışmıştır. O gerçekten de başından beri anlatılan kadından doğan, kusursuz kurban kuzusu, bizi babamıza kavuşturan, bizim elemlerimizi taşıyan ve dünyanın günahını kaldırandır.


İşte biz Mesih'i izleyenler, Mesih'e benzemeye çalışanlar ya da iyi ya da kötü anlamda bize verilen Hıristiyan adıyla (İsa'ya benzeyen) Kutsal Kitap' a göre yaşamlarını sürdürenler İncil'de Mesih İnancında yüzlerce yıldan beri Tanrı' nın sesini böyle bir kesin çizgi üzerinde işitip durduğumuz için hala bu kitabın izleyicisi olarak yaşamlarımızı sürdürmeye ve bu imanda dünyadaki hayatımızı tamamlamaya çalışıyoruz.

Bu küçük çalışmanın başlangıcında herkesin doğrularından söz ederken de tekrarladığımız gibi size aktarmaya çalıştığımız ve hiç değiştiğini görmediğimiz 0 Muhteşem Tanrımızın çizgisini gören ve bilen bizler için doğrunun bu olduğunu söylüyor ve bu çizginin üzerindeki doğruya göre düşünce yapımızı yönlendiriyoruz. Umarım bu özetlemeye çalıştığım çizgi, bizim Kutsal Kitap' tan anladığımızı sizlere biraz olsun açıklayabilmiştir.