8.BÖLÜM TEK TANRI AMA FARKLI BAKIŞ AÇISI

  • Yazdır
8.TEK TANRI AMA FARKLI BAKIŞ AÇISI

 

Yukarıda değindiğimiz gibi toplumumuz genelde Tanrı'ya inanan bir toplumdur. Tanrı'ya inanmakla birlikte pek de derine inmeyi sevmeyen hatta bu konuda "aklımı yitiririm, neme lazım" tarzında düşünceleri olan bir toplumdur da. Bu nedenle de Kutsal Kitaplar sadece kutsaldırlar. Nasıl olsa hep aynı şeylerden bahsetmektedirler.

Bu vatandaşlarımız için inançlar arasında hiç mi hiç fark yoktur, önemli olan iyi bir insan olmaktır. Aslında bu düşüncelerde elbette doğru olan bir takım noktalar da vardır. Bu bizim toplumumuzun hoşgörü anlayışını yansıtan güzel bir vasfıdır.

Bu sözlerin derinliklerinde sürekli iyilik arzulayan bir davranış arayışı vardır. O nedenle bu tavırlarından ötürü onları yargılamak söz konusu değildir. Korkulan, sadece bu tavırlarından ötürü Tanrı'nın Lütuf undan, Tanri ile yakınlaşmanın esenliğinden onların mahrum kalmasıdır. Çünkü insan oğlu bugün var, yarın yoktur. O zaman insan bu kısacık ömründe Yaratıcısını tanıyamazsa nerede tanıyacaktır? Bizi bu konuda bu cümleleri yazmaya sevk eden bütün bu kaygıdan onları Tanrı'yı aramaya ve bir an önce O'nu öğrenmeye teşvik etme arzusudur.


"Esasında hepimizin Tanrısı bir, esasında dinlerin hepsi bir'' fikri biraz Agnostik (evreni bir Tanrı yaratmıştır ama bu Tanrı'nın herhangi bir kitabının olup olmaması ya da bir yol oluşturması önemli değildir diyenler) düşüncenin etkisinden kaynaklanan bir düşüncedir.

Bu düşünceden etkilenen kişilerimiz "Nasıl olsa Yaratan dünyayı yaratmıştır. Ben ara sıra hatırladıkça 0'na hamdederim. Sıkışınca O'na başvururum. Kızınca eh gene O'na çatarım. Benim inancım bu" tarzında fikirlerle bir rahatlık ve rahatlığın getirdiği rehavet içinde Tanrı'yı tanırlar ve öyle de tanımlarlar. Bu Tanrı'yı hiç düşünmeyen ve aramayan fikirlerden daha iyidir hiç kuşkusuz. Umarız bu biçimde düşünenler Tanrı'yı gerçekte tanımak isteyeceklerdir.


Biz burada yine kendi inancımızı anlatma açısından konuyu sürdürmeye devam edelim. Çalışmamızın başında dediğimiz gibi bütün Evreni Yaratan tek Tanrı bilgisinden bütün inançlar şöyle ya da böyle etkilenmiştir demiştik. Bu etkileşim doğrudur. Ama doğru olan bir diğer nokta daha vardır. Halkımızın söylediği gibi bütün inançlar hiç te aynı değildir. Belki bazı ahlak kuralları, bazı anlatım ve uygulama benzerlikleri vardır. Ama Tanrı'ya bakış açıları, Tanrı'nın sundukları hiç te aynı değildir.

Bu nedenle her inanç kendi içersinde kalır ve kendi doğrusu üzerinde devam eder gider. Burada bu farklılığı yine bir özet şeklinde size gösterebilmek için kendi inancımızla, halkımızın birçoğunun inancı olan İslam inancını karşılaştırmak istedik.

Burada hemen şunu ifade etmek istiyorum ki, bu çalışmayı ne İslam inancına hakaret etmek, ne de onu küçük düşürmek amacıyla yapmadık. Zaten kitabımızın başında bunu açık bir dille belirtmiştik. Çünkü gerçekten İncil'e iman etmiş imanlı bir kişinin bir başka inancı küçültmesi, saldırması ya da herhangi bir saygısızlıkta bulunması düşünülemez bile.

Biz burada yalnızca inancımızın Mesih İsa'ya olan bakış açısıyla Kur'an-ı Kerim'in bakış açısının esasında tamamen farklı olduğunu, dolayısıyla her inancın aynı şey demek olmadığını belirtmek istiyoruz. Dediğimiz gibi Kutsal Kitap bize göre Tanrı'nın kendine has oluşturduğu bir formül üzerine oturmuştur.

Bu formül Tanrı'nın Mesih İsa üzerinde çizdiği Tanrı çizgisidir. Doğal olarak bize göre Tanrı çizgisi başka bir manevi anlatımla uymamaktadır. Biz bu nedenle kendi bakış açımızı aktarmak istiyoruz.


Bunu yaparken de genelde İncil ayetlerinin anlayışını dile getirerek, Kur'an-ı Kerim ayetlerini yorumlamıyoruz. Çünkü bunun ancak İslam İlahiyatçılarına ait bir görev olduğunu biliyoruz.
Bu konuda bu kadar hassas davranmamızın bir kaç nedeni vardır. İnançların kendilerine göre anlayış ve algılayışlarına saygı göstermek gerekmektedir.

Biz bunu kendi inancımız için başkalarından istiyorsak bunu her şeyden önce başkalarına da göstermek durumunda olmalıyız.

Aynı zamanda bahsettiğimiz inancın birçok izleyicilerinin samimi duygularına saygı göstermeyi de göz ardı edemeyiz. İnsanları rencide etmeden kendi anlayış ve algılarımızı, inancımızı bir birimize anlatmayı öğrenmeliyiz. Ayrıca çağımızda diyalog deyince yalnızca karalama algılayışına karşı bir set çekmek için bu konuda samimiyetle hassasiyet gösterdiğimizi söylemek istiyoruz. Ne yazık ki zamanımızda birçok konuda yalnızca yargılamalarla bazı noktalara varılmak istenmektedir.

Karşılıklı diyalogları engelleyen bu tarz iletişimsizlikler dünyayı zaten yeterince zindana çevirmiştir.

Bir şeye inanan insan neye neden inandığını bir başka insana ve öğretiye saygı duyarak da anlatabilir kanısındayız.

Zira bunun dışında yaklaşımlar fitne oluşturan yaklaşımlardır. Diyalog iletişimdir. Taktik, yöntem ya da başkasının aklını karıştırmak değildir.

Bir insanın bir şeye neden inandığı ya da neden inanmadığı ancak bu yolla açıkça anlaşılır. İnsanlar bir birlerini anladıkça da bence Kutsal olan ve her şeyin açık seçik anlaşılmasını isteyen Tanrı'nın yolunu daha net bulmuş olurlar.