9.BÖLÜM İKİ İNANÇ ARASINDA TEMEL FARKLILIKLAR

9.İKİ İNANÇ ARASINDA TEMEL FARKLILIKLAR

 

1- Kurtluş Yolu

6- Din kavramı

11- Kutsal Ruh

2- Kefaret

7- Cennet hakkında

12- Üçlük

3- Günah

8- Cehennem hakkında

13- Tanrı'nın Oğlu hakkında

4- Günah Affı

9- Şeytan hakkında

14- Son peygamber

5- Düşmanlara bakış açısı

10- Kadercilik

 

Yukarıda da değindiğimiz gibi iki inancın ortak olarak kullandığı oldukça fazla nokta olmasına karşın, ilahiyat açısından ele alındığında inançların temellerini oluşturan bir takım ana konularda aslında hiçte bir birlerine yakın olmadıklarını görmekteyiz.

Bu yakın olmama durumu söz konusu inançların izleyicilerinin hiç bir zaman anlaşamayacakları, bir birlerine hoşgörüyle insanlık sevgisi ve saygısı içinde yaklaşamayacakları sonucunu doğurmamaktadır elbette. Yeter ki, bir birlerinin farklılıklarını anlasınlar ve bir birlerini oldukları gibi kabul etmeyi öğrenebilsinler.

Biz kitabımızın başında inancımızın Tanrı çizgisi üzerinde dolayışıyla Mesih İsa temeli üzerine kurulu olduğunu belirtmiştik. Doğal olarak bu bizim bakış açımız olmaktadır. Bu nedenle de bir başka inancın bakış açısına ters düşmektedir. Ama inançların, 'hepsi aynı, canım' diye kaçamak bakışla açıklanması yerine farklı bakış açılarının bilinmesinde insanların bir birlerini tanıması yönünden büyük yarar vardır.


Burada Hıristiyan ve İslam inançlarının bazı temel noktalara bakış açılarını kendi anlatımlarıyla vermek istedim. Tabii burada her nokta üzerindeki düşüncelerini aktarmam mümkün değildi. Bu nedenle yalnızca bakış açılarındaki farkı gösterebilmek amacıyla bazı temel noktalar üzerinde duracağım.

Bu konuda daha derin araştırma yapmak isteyenler için en güzeli Kitapları orijinal tercüme ve açıklamalarından okumaktır. Böylelikle insanlarımız kimin neye, neden ve nasıl inandığını daha iyi bir biçimde anlayabileceklerdir.
Burada ayetleri verirken orijinal metne yakın olan çevirileri kullanmaya gayret ettik. Eğer elinizde daha iyi bir çeviri söz konusu ise ayetleri o çeviriye bakarak değerlendirmeniz daha da iyi olabilir.


Tanrı çizgisi üzerinde gördüğümüz inancımızla, ülkemizin bir çok vatandaşının izlediği inancın bazı kavramlarında ilk bakışta bir aynılık görülmektedir. Ama bu kavramlara yakından bakıldığında anlam olarak bir birlerinden ayrıldıkları görülmektedir. Aslında bunun salt ayetlere bakmakla da görmek mümkündür. Zaten işimiz ayrıntı ve yorum olmadığı için şimdi bazı kavramların aynı gibi görülmesine karşın nasıl ayrıldıklarını birlikte görelim.

1. Kurtuluş yolu

"O gün, iyi ve kötüyü ayıran ölçü haktır. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır.'' (Kur'an-ı Kerim 7: 8-9)

"Sana doğrusunu söyleyeyim bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın egemenliğine giremez." (İncil-i Şerif l Yuhanna 3: 3-7).

..Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız -adaleti terazilere koyacağız- ... hardal tanesi kadar bir şey olsa onu ortaya getiririz." (Kur'an-ı Kerim 21:47)

"Kişinin, Kutsal Yasa' nın gereklerini yapmakla değil, İsa Mesih'e olan imanla aklandığını biliyoruz." (İncil-i Şerif l Galatyalılar 2:16)

"Artık kimin tartıları ağır gelirse onlar kurtulmuş olacaklardır. Kimlerin (amellerinin) tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Kur'an-ı Kerim 23:102-103)

"İman yoluyla lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı 'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir." (İnci1-i Şerif l Efesliler 2:8-13)

Bu ayetlerden anlaşılabileceği gibi Kur'an-ı Kerim'e göre kurtuluş için Yüce Tanrı'yı hoşnut edecek amellerin işlenmesi gerekmektedir. Bu iyi işlerin işlenmesi sonucu bir yargılamadan geçilecek ve bunun sonucunda Tanrı uygun görürse kurtuluşa erişilebilecektir.

İncil'i Şerif'e göre ise Kurtuluş ancak Mesih İsa'yı Tanrı sözü olarak yürekten kabul etmekle söz konusu olacaktır. İyi amellerin sonucu değildir. Çünkü bu, kişilerin yaptığı iyi işlerden ötürü övünmesini getirmektedir.

Bu iki bakış açısı arasında gördüğünüz gibi oldukça büyük bir farklılık görülmektedir. Bir inançta Mesih İsa kurtuluşun şartı iken diğer inançta iyi işlerin sürekli olarak yapılması kurtuluşun diğer bir şartı haline gelmektedir. Dediğimiz gibi bizim vazifemiz daha ayrıntılı olarak ayetlere olduğundan farklı yorumlar getirmek değildir.

En güzeli bu inançların kaynakçalarından bu konuların ayrıntılarına inmektir. Sanırım bu ayetler Mesih İnancının kurtuluşa bakış açısında İslam inancından hangi noktada ayrıldığı açık bir şekilde dile getirmektedir.

2. Kefaret

Kutsal Kitap inancına göre başından beri günahlarımızın bedelinin ödenmesi söz konusudur. Bu önceleri kurban sunularıyla gerçekleştiriliyordu. Kutsal Kitap'ın ilk bölümü olan Eski Antlaşma boyunca bu sunular ikinci bölüme yani Yeni Antlaşma'ya ve dolayısıyla Mesih İsa'nın çarmıhtaki ölümüne bir işaret olarak değerlendirilmektedir.

Mesih İsa böyle bir ölümle 0'nu kurtarıcı olarak kabul edenler için bir kefaret, bir bedel olmaktadır. Kitabımızın başında anlattığımız Tanrı çizgisi bunu gerektirmektedir. Ancak günahlarımız böylelikle bağışlanmış olacaktır. Bu tabii, günah işlemeye devam edeceğimiz anlamında alınmamalıdır. Çünkü bu tam bir tövbe demektir ve mecaz anlamda yeniden doğuştur. Sonsuz hayatın, cennet yaşamının daha dünyada başlaması demektir ve bizim için önemi olan bir kavramdır.


"Hiçbir günahkar, bir başka günahkarın yükünü taşımaz." (Kur'an-ı Kerim 17: 15)

"Biz daha günahkarken Mesih bizim için öldü" (İncil-i Şerif / Romalılar 5: 6-8)

Bu ayetlere bakıldığında Mesih İnanlısının günahlarının bağışlanması için Mesih İsa'nın kendi günahları için öldüğüne inanması şartı vardır. Bağışlama Eski Antlaşma, Levililer 17:11'de. "Çünkü etin canı kandadır; ve ben onu mezbah üzerinde canlarınıza kefaret etmek için size verdim; çünkü candan ötürü kefaret eden kandır" denildiği gibi Adem ile Havva'nın itaatsizliği ile günah yükünü yüklenen insanın, bu yükünü kaldıracak olan Tanrı'nın sözü Mesih İsa'dır. Çünkü Tanrı'nın belirttiği gibi birçoklarının günahlarına kefaret olsun diye, beden almış Tanrı sözü çarmıh üzerinde kan dökmüş ve bu kana iman edenlere kefaret olmuştur.

Bu kana iman edenleri yeniden doğmuş gibi tertemiz yaparak, önlerine Tanrısal bir yaşam sürebilmeleri için yepyeni bir yol açmıştır.
Kur'an-ı Kerim'e göre herkes kendinden ve kendi günahlarından sorumludur. Allah'a imanla, iyi işler yapar ve ibadetlerini yerine getirirse Allah'ın izniyle cennete gidebilir. Ayrıca hiç bir kimse, bir başka kimsenin günah yükünü taşıyamaz.

Bu ayetlere göre de yine iki inancın bakış noktaları kesin olarak ayrılmaktadır. Mesih İnancına göre Mesih herkesin günahları uğruna canını vermiştir. Kur'an-ı Kerim'e göre ise hiç kimse bir başkasının günahlarını taşıyamamaktadır. Böylelikle bu temel noktada da ne denli farklı bir yaklaşımın söz konusu olduğu açıkça görülmektedir.

3. Günah

Günah kavramı iki inancın da üzerinde hassasiyetle durduğu bir kavramdır. Tanrısal bir yaşam sürmenin en önemli noktasından biri günaha yaklaşmamak ve geçit vermemektir. İnsanlar böylelikle kutsal bir yaşamın örneğini vermiş olurlar. Bu açıdan bakıldığında inancımızla, İslam inancının bu kavram üzerindeki görüşlerinde büyük bir farklılık görülmemektedir. Ama günah kavramına bakışı tabandan tavana doğru incelediğimizde ise pek de aynı şekilde değerlendirildiği görülmemektedir.

En büyük fark kişilerin doğduğu anda günahkar olup olmadıkları konusundan başlamaktadır. İslam inancına göre her yeni doğan kişi günahsızdır. Tertemizdir. Daha sonra günahla tanışırlar. Oysa Mesih İnancında durum farklıdır. Günah isyandır. İnsanın doğasında günah, isyan vardır. Bu nedenle herkes günah işlemiştir. Günahsız kişi yoktur. Bende hiç günah yoktur diyen bir kişide bile Adem ve Havva'dan gelen itaatsizlik, isyan tohumu bulunmaktadır.

Bilindiği gibi Tanrı tarafından kendilerine birçok şeyler sunulduğu halde, Adem ve Havva itaatsizlik edivermişlerdir. Bu nedenle de Tanrı'nın yargısına maruz kalmışlar ve bu itaatsizliklerinin bedelini hem ruhsal hem fiziksel anlamda ölümle ödemişlerdir. Çünkü günahın sonucu ölümdür. Bu özellikle ruhsal anlamda Tanrı'dan kopuş anlamındadır. Fiziksel anlamda da ölümlülüğü beraberinde getirmiştir. Sonsuz yaşamı insan elinden almıştır. Ama Tanrı insanlarına olan sevgisinden ötürü onları böyle bir yargıyla baş başa bırakmamış hemen bir alternatifi de beraberinde sunmuştur.

Bu da Mesih İsa'nın kanına olan imanla sunulan sonsuz yaşamdır. Bu günahı, bu itaatsizliği ancak Mesih'in kanı ortadan kaldırabilir. Buna iman edenler işte ancak o zaman sonsuz yaşam edinebilirler.

Görüldüğü gibi bakış açılarındaki fark hiçte yakın değildir. Şimdi bu ayrı bakışları birkaç söz ve ayetle de belirginleştirelim:

"Normal yaradılışta insanın ruhu, pak ve temizdir...." Cep ilmihali, Diyanet Yayınları

İslam'a göre bütün insanlar doğuştan günahsızdır. Ama peygamberler (İmamiye göre imamlar) dışında bütün insanlar günah işleyebilir. (Ana Britannica sayfa 158, cilt 10)
"Yanılarak işlediğiniz şeyde üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş oldukları müstesna..." (Kur'an-ı Kerim 33:5)
"Çünkü herkes günah işledi, Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı." (İncil-i Şerif l Romalılar 3:23)

4. Günah Affı

"Sadakaları açıklarsanız bu da güzeldir. Ama onları gizler ve yoksullara bu şekilde verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır; günahlarınızdan bir kısmını örter." (Kur'an-ı Kerim 2:271)
"Çünkü bu benim kanımdır. Günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan anlaşmanın kanıdır." (İncil-i Şerif l Matta 26: 28)

Yukarıdaki ayetler karşılaştırıldığında temel ayrılık olarak göze çarpan Kur'an-ı Kerim'e göre iyilik işleyerek günahların bağışlanmasının söz konusu olması, İncil'i Şerif'e göre ise Mesih İsa'ya imanla günahların aflık kazanmasıdır.

Mesih İnancı adı üstünde olan bir inançtır. Mesih İsa Kelamullah olduğuna göre Tanrı Sözü olarak, Tanrı buyruğudur, Tanrı örneğidir, Tanrı kurtarışıdır. Bu nedenle inancımız için her şey demektir. Burada yanlış anlaşılan Hıristiyanların İsa adında bir peygambere tapındıkları tarzındaki yaklaşımdır. Hiçbir Hıristiyan için böyle bir yaklaşım düşünülemez bile. Mesih İsa Tanrı'nın bedende açıkladığı sözü, kurtarışıdır.

Bu anlamda "Ol" kelimesinin yeryüzünde bir insan bedeninde daha önceden vaat edildiği üzere ilanından başka bir şey değildir. Kelimenin kaynağı kimse, kelimenin kendisi de odur. Yalnız ve yalnız gözle görünemez Tanrı'nın yarattığı insanına olan büyük sevgi ve şefkatinin sonucunda sunduğu kendi sözüdür. Görünen kurtarış tasarısıdır. İşte bu nedenle biz eğer gerçek sahibe iman edersek ancak günahlarımızın sonsuza dek bağışlanacağına ve bu büyük bağışlama gücüyle artık günah işlemekten tamamen kaçınan kişiler olacağımıza inanmaktayız.

5. Düşmanlara bakış açısı

"Ey iman edenler, ölenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır." (Kur'an-ı Kerim 2: 178)
"..öç benimdir, karşılığını ben vereceğim... " (İnci1-i Şerif / İbraniler 10:30)
"Fitne kalmayıncaya ve din tümüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (Kur'an-ı Kerim 8:39)
"....Düşmanlarınızı sevin... " (İncil-i Şerif / Luka 6:26-38)

"Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üzerine gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet vermiştir... Düşman topluluğu izlemekte gevşeklik göstermeyin." (Kur'an-ı Kerim 4:91,104)
"Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin." (İncil-i Şerif / Matta 5:38-39)
"...Düşmanın acıkmışsa onu doyur, susamışsa su ver... " (İnci1-i Ş'erif / Romalılar 12:9-21)

Düşmanlık dünya içinde varlığı inkar edilemez bir kavramdır. Gerçekten bu nedenle dünyada birçok kavim bir birlerine oldukça büyük eziyetlerde ve haksızlıklarda bulunmuşlardır. Kısacası dünyada düşmanlık vardır. Burada düşmanlığa karşı iki inancın yaklaşımının yine büyük farklılık gösterdiğini açık bir şekilde görmekteyiz. Yalnız bu ayetlere bakarak İslam'ı suçlamaya kalkmak oldukça yanlış ve önyargılı bir tutum olacaktır.

Bu nedenle şuna dikkat etmek gerekmektedir. İslam düşmanlara karşı bazen kişinin kendisini savunması gerektiğini söylemektedir. Bu bir görüştür. Bu gün de dünya bunu yapmaktadır. Çünkü seni sürekli olarak rahatsız eden bir çevre söz konusudur.

Bu nedenle insanlar silahlanmakta ve herhangi bir saldırıya karşı boş bulunmak istememektedirler. Bu bağlamda İslam inancının görüşü kendini savunma ve gerekirse savaşmadır. Yani İslam bir takım saldırılara, haksızlıklara karşı etkin direniş taraftarıdır. İslam'ın ruhundan buna bakılırsa bu oldukça akılcıdır. Mesih İnancında ise tamamen bir pasif direniş fikri söz konusudur. Haksızlıklar olduğunda, düşmanlıklar olduğunda Mesih İnancının esasında tepkisiz kalması, yalnızca ve yalnızca Yaratana sığınması söz konusudur.

Bu da İncil'in görüşüdür. Farklı bakış açısında olan kişiler bu iki görüşün olumlu ya da olumsuz yanlarını dile getirebilirler hatta birini bir diğerinden üstün olarak değerlendirebilirler. Ama bunlar o kişilerin kendi yaklaşımları olacaktır.

Biz burada yalnızca Mesih İsa'ya inanan bir kişi olarak kendi inancımızın bakış açısıyla ülkemizde en çok izleyicisi bulunan İslam inancının bakış açısını düz bir anlatımla dile getirmeye çalışıyoruz. Evet, Mesih İnancı tehdit durumunda dahi bir Hıristiyan'ın silaha sarılmasına müsaade etmemektedir. Ama Hıristiyan adı altındaki milletler ne dereceye kadar bu buyruğa itaat etmişlerdir, bu biraz kuşkuludur.

Gerçek imanla alakası olmayan bir takım idareciler inanci kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak Tanrı'nın kilisesi üzerinde büyük bir kara leke bırakmışlardır. Haçlı zihniyeti ve Haçlı Seferleri ile Mesih İsa'nın buyruklarının tam tersini uygulama cüretini göstermişlerdir.

Hem kendileri helak olmuş, hem de Tanrı'nın buyruklarının yanlış anlaşılmasına neden olmuşlardır. Bu her inanç için geçerli bir durumdur. İnançlar ehil ellerde ve özlerine uygun yaşanılmadığı takdirde çok yıkıcı olabilirler. Buna en güzel örneği yakın zamanda yaşadık. Japonya da kendi halinde görülen bir tarikat, önderinin kötü emelleri sonucu Japonya için bir kabusa dönmüştür. Biz burada bu inancın doğruluğu yanlışlığı üzerinde durmuyoruz.

Muhakkak bu satırları okuyan bazı kişiler doğru iman üzerinde değillerdi de ondan şeklinde bir yorumda bulunacaklardır. Bu ayrı bir konudur. Biz insanların elinde bir takım inançların ne şekilde kullanabileceğine bir örnek vermek istiyoruz. Bu nedenle bu örneği burada kullandık: Eğer bu örnekteki önder putperest bile olsa kendi inancında iyi niyetle devam etseydi bunca insana zarar vermiş olmayacaktı. Ama önderin kötü niyeti sonucu bir inancın kullanılmasının ne boyutlarda zararlara sebep olabileceğini bu olayda bütün dünya görmüş oldu.

6. Din kavramı

"Allah katında din, `İslam'dır." (Kur'an-ı Kerim 3:19)
"Ben insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim." (İncil-i Şerif / Yuhanna 10: 10)
"Kim, 'İslam'dan gayrı bir din ararsa artık o ondan asla kabul edilmeyecektir." (Kur'an-ı Kerim 3:85)
"İsa, Yol, gerçek ve Yaşam benim dedi." (İncil-i Şerif / Yuhanna 14: 6)

Mesih İnancına göre ayetlerde izlenilmesi istenilen bir yol, bir yaşamdır. Yani Mesih İnancının bir yaşam tarzı olduğu , vurgulanmaktadır. İncil-i Şerif içinde Mesih İnancının bir din olduğu görüşüne rastlanılmamaktadır.

Mesih'e benzeyenler, Mesih'i izleyenler, 0'nun gibi, .O'nla bütünleşerek, Tanrı sözünde Tanrı'ya benzeyenler şeklinde bir yaklaşım vardır.
İslam inancında ise "Allah indinde din İslam' dır." Bir tarafta yol, gerçek ve yaşam Tanrı Sözü Mesih'in kendisiyken, diğer tarafta "Allah indinde din İslam'dır." Görüldüğü gibi ikisi arasında apayrı bir bakış, apayrı bir düşünce tarzı söz konusudur.

7. Cennet hakkında

"Onlar için orada tertemiz eşler de vardır." (Kur'an-ı Kerim 2:25)
"Dirilişten sonra insanlar ne evlenirler, ne de evlendirilirler, gökteki melekler gibidirler." (İncil-i Şerif l Matta 22:23-33)

Yalnızca iki ayete bakmak bile iki inancın cennet hakkında aynı düşüncede olmadıklarını göstermeye yeterlidir. Cennet sözcüğü üzerinde bir beraberlik vardır. İki inançta ölümden sonra cennet ya da cehennem kavramlarının olduğundan bahsetmektedirler. Ama bu kavramların açıklamalarına gelindiğinde aynı şeylere inanılmadığı görülmektedir.

İslam inancında cennete nail olan kişiler için tertemiz eşler olacaktır. Mesih İnancında bu söz konusu değildir. Onlar orada ne evlenirler, ne de evlendirilirler, gökteki melekler gibidirler.

8. Cehennem hakkında

"Bahtsızlığa düşenler ateş içindedir... Rabbinin dilemesi hariç. Gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır." (Kur'an-ı Kerim 11:106-107)
"..Tanrı gazabının kâsesinde saf olarak hazırlanmış Tanrı öfkesinin şarabından içecektir. Böylelerine kutsal meleklerin ve Kuzu 'nun önünde ateş ve kükürtle işkence edilecek. Çektikleri işkencenin dumanı sonsuzlara dek tüter... gece gündüz rahatları yoktur." (İnci1-i Şerif / Esinleme I4: 9-I I)

Cehenneme ilişkin bu ayetlerde de yaklaşım farklıdır. Kur'an'a göre mü'min olup cezalarını çekenler Tanrı'nın istemiyle yeniden cennete geçebilme şansına sahiptirler, İncil'e göre ise cehennemde kalanlar artık sonsuza dek oradadırlar.

9. Şeytan hakkında

Birçoğumuzun şu ya da bu şekilde duyduğu gibi Şeytan Tanrı huzurundan kovulduğu için sürekli olarak insana sorun çıkarıp durmuştur. İnsanı yoldan çıkarmak için elinden geleni kendine verilen süre içinde yapmaktadır. Bu konuda iki inancın bakış açılan hemen hemen yakındır yakın olmasına da kovuluş nedenine bakıldığında hemen farklılık ortaya çıkıvermektedir. Şeytan Kur'an-ı Kerim'e göre Adem'e secde etmediği için isyankar olarak Tanrı huzurundan kovulmuştur.

İncil'i Şerif'e göre ise Tanrı gibi olmak istediği için Tanrı katından kovulmuştur.

"Meleklere Adem'e secde edin demiştik de, İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu." (Kur'an-ı Kerim 2:34)
"Ya Rab insanoğlu nedir ki onu anasın, ona ilgi gösteresin. Onu meleklerden biraz aşağı kıldın." (İncil-i Şerif / İbraniler 2: 5-9)

Özellikle İbraniler 2:5-9 ayetini okuduğumuzda İncil'in Kur'an-ı Kerim'den hangi konuda ayrılarak şeytanın Ademe secde etmediği fikrinde olduğunu anlamamız mümkündür. Bu ayete göre zaten melekler yaratılan insandan biraz daha üstün olarak algılanmaktadır. Böyle olunca da şeytanın Ademe secde etmesi şeklinde bir düşünceyi İncil İlahiyatı kabul edememektedir.

İncil İlahiyatına göre şeytanın Tanrı gibi olma arzusundan ötürü Tanrı katından kovulduğu fikri söz konusudur. şeytanın kovulma nedeni için Kutsal Kitap İşaya 14:12-17 ve Hezekiel 28:11-19 bölümlerini okumanız gerekecektir. Bölümler uzun olduğu için buraya almadık.

10. Kadercilik

Kadercilik konusu oldukça ayrıntılı bir konudur. İlahiyatçıların büyük yorumları bu konuya oldukça derin anlamlar kazandırmaktadır. Bizim bu konuda iki inanç için yapabileceğimiz karşılaştırma ancak en büyük bakış açısı farkını bir cümle içinde ifade etmekten öteye gitmeyecektir.

Kur'an-ı Kerim'e göre hayır ve şer Allahtandır. Zaten İslam Amentüsünde bu belirtilmektedir: "Hayır ve Şer Allahtandır."

İncil inancına göre ise yalnızca iyilikler, hayır Allahtandır. Şer yani kötü olan insanın yanılgısı, kendi sapıklığı sonucunda, şeytana uyması sonucunda başına gelmektedir.
"Allah dilediğini saptırır, içinde bırakır, dilediğini de doğruya ve güzele kılavuzlar." (Kur'an-ı Kerim 35:8 - Ayrıca bkz. 74:31, 13:27, 14:4)
"Çünkü hiç kimsenin mahvolmasını istemiyor, herkesin tövbeye gelmesini bekliyor." (İnci1-i Şerif / 2.Petrus 3:9 - Ayrıca bkz. Romalılar 9:14, Esinleme 22: 17)

11. Kutsal Ruh

İki inanç arasında oldukça değişik olarak algılanan bir konu da Kutsal Ruh konusudur. İslam inancına göre Kutsal Ruh Cebrail'dir. Oysa Mesih İnancına göre Tek olan ve Kendisini Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'ta açıklayan Tanrı'nın kendini açıkladığı üçüncü kişiliktir.

Bugün bizlerde Tanrısal yaşamı gerçekleştiren, bizi teşvik eden Tanrısal işlevdir. Kutsal Ruh aynı zamanda Tanrı'nın kendisidir. Yani Tanrı Ruhtur. Mesih İsa'yı kurtarıcı ve Rab olarak kabul eden her kişide Rab'bin Rahu bulunur. Yani Tanrı'nın Ruhu o kişidedir. O kişide işler. Mesih İsa'da Tanrı ile olan ilişkide Tanrı'nın Ruhu doluluğuyla bizleri teşvik eder destekler.

Bu adeta görkemli tek Tanrı'yı üç boyutlu olarak görmek, hissetmek ve yaşamak gibi bir şeydir.
"Meryem Oğlu İsa'ya da açık seçik deliller verdik ve kendisini Ruh'ul Kud's ile güçlendirdik." (Kur'an-ı Kerim 2:87)
"Allah'ın Ruhu beni yarattı." (Eyub 33: 4)
"Rab Ruh'tur ve Rab'bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır." (İncil-i Şerif / 2.Korintliler 3:17 - Ayrıca bkz. Luka 1: 35)

12. Üçlük

Kur'an'la İncil arasında en derin ayrılık bu noktada ortaya çıkmaktadır. Kur'an-ı Kerim üçlüğü tek Tanrı inancıyla bağdaştıramamaktadır. İncil ise üçlüğü, birlik inancının bir ifadesi olarak görmektedir.

"Meryem Oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir: Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. ...üçtür demeyin..." (Kur'an-ı Kerim 4: 171)
"Gidin Baba, Oğul ve Kutsal Ruh aracılığıyla vaftiz edin." (İnci1-i Şerif / Matta 28:18)

Açıklama: Bu bölümün net anlaşılması için Allah Birdir başlıklı bölümümüzdeki kısa açıklamama bazı ilavelerde bulunmak istedim.
İnancımıza göre Yüce Tanrı'nın vahdaniyetinden (birliğinden) hiçbirimizin kuşkusu yoktur. Yüce Tanrı kendisinin üç ayrı şahsiyetini tanıtmaya daha Kutsal Kitap'ın ilk başında başlamıştır.

I. "Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı ve yer ıssız ve boştu ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı."
(Ayetin bu birinci bölümünde Tanrı'nın o gözle görülemez özünü yani mecaz anlamda Baba dediğimiz kişiliğini görüyoruz.)

II. "Allah'ın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu." (İkinci cümlesinde ise Tanrı'nın Kutsal Ruh dediğimiz kişiliğini görüyoruz.)

III. "Ve Allah DEDİ: Işık olsun, ışık oldu.... " (Tekvin l: I -3)
(Burada ise Tanrı'nın SÖZ dediğimiz ve Mesih İsa'da dünyaya gelen kişiliğini, Allah kelamını görüyoruz. Kelamullah özelliğini öğreniyoruz. )

Yani bu ayetlere göre Tanrı daha Tevratın ilk ayetlerinde, ilk vahyinde Tek olan varlığının üç kişilikte nasıl işlediğini bize anlatmaktadır. Bizim ilahiyatımıza göre Kutsal Üçlük sonradan ortaya çıkarılmış bir düşünce, Tanrı'ya eş koşma değildir.

Bu tek olan Tanrı'nın kendisini üç boyutta açıklamasından başka bir şey değildir. Bu Tanrı'nın kendisini görünmez öz, görünür söz ve işleyen ruh olarak açıklamasıdır. Kısacası Tevhitte teslistir. Şimdi Tek Tanrı'nın üçlükte açıklanışına örnek olan diğer ayetlere birlikte bakalım.
"Rab İsa Mesih'in inayeti ve Allah'ın muhabbeti ve Ruhulkudüsün müşareketi hepiniz ile beraber olsun." (İncil-i Şerif / 2.Korintliler l3: I4)

Yuhanna 1. bölümde "Kelam başlangıçta var idi. Kelam Allah nezrinde idi, kelam Allah idi... Herşey onun ile oldu (Ol sözü ) ve olmuş olanlardan hiç bir şey onsuz olmadı. Hayat onda idi ve hayat insanların nuru idi.... ve kelam beden olup inayet ve hakikat dolu olarak aramızda sakin oldu, biz de onun izzetini. Baba'nın biricik Oğlu'nıın izzeti olarak gördük" şeklinde bir anlatım vardır.

Bu ayette çok kesin olarak özellikle Baba ile Oğul arasındaki ilişikiyi görmekteyiz. Yani Yüce Tanrı ve Sözü, buradaki açıklamayla bu birliğin içindeki üç kişiliğin birbiriyle alakasının ne denli birbiri içine işlenmiş ayrılmaz bir motif olduğunu görmek mümkündür. Aynı bir insanda olduğu gibi, biz bir bütünüz ama aynı zamanda hem sözümüz, hem canımız ve hem de ruhumuz var. Hem Yüce Allah kendi özünü bize böyle takdim etmek istediyse buna kim mani olabilir.

Neyse biz Kutsal Kitap'ın bize açıkladığı gibi Yüce olan ve Tek olan Allah'ı bu şekilde tanıyor ve algılıyoruz. Yine Tevrat'ın başında yer alan ayette Yüce Tanrı'ya verilen ismin çoğul olması ve Tanrı'nın çoğul ifadede hitabı da Kutsal Üçlük için oldukça önemli bir açıklamadır. Özellikle bu ifadelerin Kutsal Kitap'ın başında yer alması üçlemenin sonradan ortaya çıkarıldığı tarzındaki fikrin doğru olmadığına dair güzel bir kanıt oluşturmaktadır.

"Başlangıçta Allah (Elohim=Çoğııl) gökleri ve yeri yarattı" (Tekvin l: l)
"...suretimize ve benzeyişimize göre insan yapalım... " (Tekvin 1:26-27 )

Bütün bu çoğul ifadeler tek olan Tanrımızı başka tanrılara eşlemek, çok ilahlara tapmak değil: Tevhitte yani birlikte teslisi (üç kişiliği) daha başında bize tanıtmak içindir. Tanrı çizgisinde Tek olan Yüce Tanrı'nın bize kendisini sunuşu bu şekildedir.

13. Tanrı'nın Oğlu hakkında

Kur'an-ı Kerim Mesih İsa için sürekli olarak Meryem Oğlu İsa diye bahsetmektedir. Oysa İncil-i Şerif 'e baktığımızda Mesih İsa'dan Tanrı Oğlu olarak söz edildiği görülmektedir. Kur'an-ı Kerim bu konuyu genelde fiziksel oğulluk şeklinde değerlendirmekte ve haklı olarak Tanrı'ya eş koşulma durumunu ortadan kaldırmak için şiddetle karşı durmaktadır. Oysa Mesih İnanlıları Tanrı Oğlu sözcüğünü mecaz anlamında değerlendirmektedirler.

Mesih İnancının temeli olan İsa Mesih Tanrı'nın sözüdür. Babasız olarak bir bedende bütün insanların kurtuluşu için dünyaya gönderilmiştir. O'nun babası herkesin babası gibi insanoğlu değildir. Fiziksel anlamda O'nun babası yoktur. O'nun dünyaya gelişi büyük bir mucizedir.

Bu nedenle 0'nun bu mucizevi doğuşunu sağlayan Ruhsal anlamda bir babası vardır. O Mesih İnancına göre Tanrı'nın çocuk edinmesi sonucu ortaya çıkmış bir kişi değildir. 0'na Tanrı Oğulluğu mecaz anlamda bir unvan olarak yine Tanrı'nın kendisi tarafından verilmiştir.

Yahudilerin hem kendisine, hem annesine sarf ettikleri kötü sözcüklerin hepsini alt edecek, hatta 0'nun Tanrı Sözü olarak dünyadaki görkemli hizmetini nesillere aktarabilecek derecede yüksek bir unvan Tanrı tarafından verilmiştir. İşte inancımıza göre bu nedenle Mesih İsa Tanrı Oğlu'dur. Tanrı Sözüdür. Tanrı kelimesidir.

İki kitap arasındaki bu farklı algılayış özellikle Arapça olarak bu konuda iki kitapta da yer alan ayetlerin karşılaştırılmasıyla iyiden iyiye görülmektedir. Kur'an-ı Kerim'de bu oğulluk kavramı "Tanrı çocuğu" olarak ele alınmaktadır. Yani "veled'ullah " gibi, oysa İncil-i Şerif'te kavram "İbn-ullah " olarak bir unvan anlamında alınmaktadır. Zaten Luka 1:26-35'te bu unvanın verilişi anlatılmaktadır.

Şimdi bu konudaki ayetlere birlikte bakalım;

"Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! böyle bir şeyden arınmıştır O !" (Kur'an-ı Kerim 2:116)

"Simun Petrus. "Sen yaşayan Tanrı'nın Oğlu Mesih'sin' cevabını verdi. İsa ona, `Ne mutlu sana... bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babamdır." (İncil-i ŞeriflMatta 16:16)
"Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, en yüce Olan'ın gücü senin üstüne gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek." (İncil-i Şerif l Luka I: 26-35)

Yukarıda da anlatmaya çalıştığımız gibi eğer bir kişi inancımızı doğru olarak algılamak, en azından bizim neye inandığımız tam olarak bilmek istiyorsa burada özellikle bu konuda bir kez daha tekrarlamakta fayda görüyorum ki, Mesih İsa bizler için tam anlamıyla Ruhsal anlamda Tanrı Oğludur.

O fiziksel anlamda Yüce Tanrı'nın çocuk edinmesiyle ortaya çıkan bir kişi asla ve asla değildir. Fiziksel anlamda Tanrı Oğlu değildir ama Tanrı'nın Ruhu'ndan geldiği için biz O'na Tanrı'nın Oğlu deriz. Yani o ayetin gösterdiği gibi "Tanrı Oğlu denecek" olan kişidir.

Aslında buna benzer bir takım mecazlar güncel hayatımızda da kullanılıp durulmaktadır; "paşa çocuğu" gibi. İşte Mesih İnancı'nın Tanrı Oğlu ile kastettiği de bedenin özündeki Tanrı sözünün Tanrı ile bu yakın Ruhsal bağını belirginleştirmekten başka birşey değildir.

14. Son peygamber

"Ey İsrail oğulları, ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim." (Kur,an-ı Kerim 61:6)
"Çocuklar bu son saattir. Mesih-karşıtının geleceğini duydunuz... İsa'nın Mesih olduğunu inkâr eden yalancı değilse, yalancı kimdir? Baba'yı ve Oğul'u inkâr eden, Mesih-karşıtıdır. Oğul 'u inkâr edende Baba da yoktur. Oğul 'u açıkça kabul edende Baba da vardır." (İncil-i Şerif / I. Yuhanna 2: 18-28)
"Biz ya da gökten bir melek bile size bildirdiğimiz müjdeye ters düşen bir müjde bildirirse, lanet olsun ona... " (İncil-i Şerif / Galatyalılar l: 6-9 - Ayrıca bkz. Matta 24: 11,24)

İncil'e iman eden bir kişi için bu noktada artık Mesih İsa'nın ikinci gelişini beklemekten başka bir yol kalmamaktadır. Oysa Kur'an-ı Kerim'e göre gönderilen bir başka Peygamber vardır. İşte bu noktada da iki inanç bir birlerinden tamamen ayrılmaktadırlar.

Bazen toplumumuzda "Biz sizin peygamberinizi kabul ediyoruz. siz neden bizim peygamberimizi kabul etmiyorsunuz?" şeklinde bir soruyla karşılaşır dururuz. İşte bu sorunun cevabı yukarı verdiğimiz İncil ayetlerinde yatmaktadır. Çünkü bir kişi eğer İncil'e göre amel edecek, yaşamını ona göre düzenleyecekse o zaman orada yazılanlara tam bir imanla inanmak durumundadır.

Orada yazılana göre Mesih İsa yalnız bir peygamber değil, Tanrı Sözü ve Tanrı tarafından gönderilmesi beklenilen Kurtarıcı Mesihtir.

Tanrı'dan bir sözdür. Beden alarak dünyaya gelmiştir. Beden olarak elbette yüzde yüz insandır ama öz olarak Tanrı'nın sözü olması nedeniyle yüzde yüz Tanrıdır. Yine İncil'de O'nu bu şekilde kabul etmeyenlerin olacağı konusunda bir uyarı vardır ve böyle kişilerin ardı sıra gidilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Böyle bir durumda İncil'e yüzde yüz bağlı bir kişinin, Mesih İsa'yı kurtarıcı ve Rab olarak kabul etmeyen hiç bir inanca yönelmesi söz konusu olmamaktadır. Sanırım bu kitabı okuyan kişiler Mesih İnanlısı bir kişinin Mesih İsa'dan sonra gelen herhangi bir inancı neden kabullenemedikleri konusunda az da olsa bilgi sahibi olabilmişlerdir. Yoksa bu o inançlara saygı duymadıklarından küçümsediklerinden veya onlarda hiçbir değer bulmadıklarından ötürü değildir.

Mesih İnancına göre Tanrı'nın gerçek sözü Kutsal Kitap'ta bulunan sözlerdir. Bu sözlerde Tevrat'ın ilk sayfasından, Yeni Antlaşma (İncil-i Şerif)'nın son sayfasına kadar olan sözlerdir. Çünkü bu iki kapak arasında onlara göre Tanrı'nın net çizgisi çizilmiş ve Mesih İsa ile bu çizgi mühürlenmiştir. Mesih'in ikinci gelişiyle çizginin mührü açılacak, yargı kürsüsü kurulacaktır. Bu nedenle Mesih İnanlısı Tanrı çizgisi dışına çıkamaz. Bu sözlerin dışında hiçbir sözü kabul edemez.

Esasında bu Kur'an-ı Kerim için de söz konusudur. Kur'an-ı Kerim'den sonra vahye dildiği söylenilen bir kitabı Kur'an-ı Kerim'e bütün yüreğiyle inanan bir Müslüman'ın inanması düşünülemez. Tam anlamıyla Kur'an-ı Kerim'e uyan bir Müslüman'ın Bahailerin kitabını kabul etmesi Kur'an-ı Kerim'in öğretilerini inkâr etmesi demektir.

Çünkü Kur'an-ı Kerim İslam inancına göre en son ilahi kitaptır. Yine bu örneği vermemin sebebi bazen İslam inancındaki dostlarımızın Mesih İnancında olan kişilerin neden hala bu inançta kaldıklarına şaşırmamaları içindir. Çünkü herkesin doğru olarak baktığı bir takım gerçekler söz konusudur.

Elbette bu doğruların içinde doğru olan bir tane olacaktır. Ama yaradılışın temelinden gelen çeşitlilik ve Tanrı'nın çeşitlilikte oluşturduğu bu görkemli dünyanın gereği şu anda herkesin kendisine göre bir takım doğruları vardır. Önemli olan hep dediğimiz gibi insanları doğrularına göre anlamayı ve sevmeyi öğrenebilmemiz ve Tanrı'nın dünyasında çocuklarımıza daha esenlik ve sevgi dolu bir dünya bırakabilmemizdir.

Bütün bunlar bir yana birçok konuların aynı paralellikte işlenmiş olması bile Kur'an ile İncil'i bir ana yol üzerinde buluşturamamıştır. Bütün bu verdiğimiz bir birinden farklı bakış açılarına daha birçokları eklenebilir. Aynı zamanda aynı görüşlerin paylaşıldığı noktalara da birçok örnekler verilebilir. İster öyle olsun ister böyle olsun. İnancın ana temelleri esasında bir birlerinden çok ama çok farklıdır. İlahiyat olarak iki kitap tamamen ayrı noktaları irdelemektedirler.